31 Ağustos 2014 Pazar

Kılıçdaroğlu nasıl Genel Başkan Oldu? CHP’ye operasyon yapılıyor / 8 Mayıs 2010

Değerli okur,
CHP’ye yıllar önce yapılan operasyon daha yeni konuşulmaya başladı. Bugün CHP’nin başında Kılıçdaroğlu varsa, ve CHP’yi yok olmaya doğru sürüklüyorsa bu operasyonun sonucudur.

Bu Operasyonun işareti 2008 yılında yayınlanan “Prospects for a ‘Torn’ Turkey: A Secular and Unitary Future? (Svante E. Cornell - Halil Magnus Karaveli) Kararsız Türkiye İçin Öngörü: Seküler (Laik) ve Üniter Bir Gelecek?” başlıklı ABD raporunda verilmişti. Raporuda Türkiye için öngörülen senaryolardan birinde, Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığından istifa etmeye ikna edilerek yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirilmesinin, CHP’yi AKP politikalarıyla daha uyumlu bir muhalafet partisi haline getireceği belirtiliyordu: “When Deniz Baykal was finally persuaded to resign as leader of the Republican People’s Party, he was replaced by Kemal
Kılıçdaroğlu, who(…)”

O günlerde operasyon konusu ciddi bir tartışma ortamı bulamamıştı. Zaman içinde CHP’ye yapılan operasyon meyvelerini verdi. Ortaya AKP’leşen bir Yeni CHP çıktı. Bu gelişme bir yandan CHP’yi yok olmaya sürüklerken, Türkiye de hızla uçuruma doğru yoluna devam etti.

Operasyonun tartışılacak yanı kalmamıştır. Sonuçları ortadadır. CHP’nin Olağanüstü Kurultayda Kemel Kılıçdaroğlu’ndan, operasyonunu tüm izlerini silerek kurtulması gerekmektedir.

Yazdığım tarihte çok da ilgi görmeyen yazım aşağıda sunulmuştur.
Sevgi ve saygıyla…

CHP’ye operasyon yapılıyor / 8 Mayıs 2010
ender erdemil

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın gizlice çekilmiş görüntüleri olduğu söylenen bir video, kısa bir süre internet ortamında yayınlandı. Mahkeme erişilmesinin engellenmesi kararı verdiği için artık izlenmesi olanaksız.

Yapılan işin çirkinliği bir yana, RTÜK yasasında ve Basın yasasında yapılan değişikliklere göre internet sitelerinin kapatılması sonucunu doğuracak bir suç oluşturuyor. Ayrıca TCK 125. Maddesinde yazılan; “basın yoluyla hakaret” diye özetleyebileceğimiz fiili de oluşturuyor.

Kısaca, bu videoyu yayınlayanların başı fazlasıyla ağrıyacak.

 Peki, başlarını bu kadar ağrıtacak bu işi yapanların kaygısı sadece “reyting” miydi?

Videoyu yayınlayan yandaş gazete, Türk Silahlı Kuvvetlerine yöneltilen saldırıların da vurucu gücü görevini üstlenmişti. Ortaya çıkardığını söylediği darbe ve eylem planları, çetecilik suçlamaları davalar sürdükçe tek tek çöküyor. Dayanaksızlıkları ve düzmece oldukları ortaya çıkıyor.

İddiaların sahiplerinin iddialarını ortaya koymak için senaryolar, belgeler hazırladıkları, bu eylemleriyle de suç işledikleri davalar sonuçlandıkça ortaya çıkacak.

Baykal’ın gizlice çekilmiş görüntüleri olduğu söylenen video da kaynağı itibarıyla düzmece olabilir. Videoyu yayınlayanların amacı da en azından bunun tartışmaya açılmasını sağlamaktır.

CHP’liler dikkat!

Son günlerde Cumhuriyet Halk Partisine saldırılar yoğunlaştı. Başbakan Erdoğan’ın öncülüğünde pek çok kanaldan CHP’ye saldırı yöneltilmiştir. En vurucu olacağı düşünülen de Baykal’ın gizlice çekilen görüntüleri olduğu iddia edilen videonun yayınlanmasıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi 22 Mayıs’ta Büyük Kurultayını yapacak. CHP’liler kurultaydan; yapısını düzeltmiş, devrimci yanı ağır basan bir partinin çıkmasını bekliyor. Son dönemdeki duruşuna bakılırsa, bunu sağlayacak olanın da Genel Başkan Deniz Baykal olduğu görülüyor.

Cumhuriyet Halk Partisine operasyon yapılıyor. Kurultay öncesinde parti içinde “Genel Başkan’ın kişiliği” tartışması açılmak isteniyor. Yapay yöntemlerle yeniden “Baykalcılar”“Baykal’a karşı olanlar” kamplaşması yaratılarak, 22 Mayıs’ta yapılacak Büyük Kurultay’ın “amaçlarından uzaklaşması”, “hedeflerinden saptırılması” amaçlanmaktadır.

Önümüzdeki günlerde Deniz Baykal basının daha çok eleştirilerine hatta saldırılarına maruz kalacaktır. Basında CHP’ye Genel Başkan olabilecek isimlerden söz edilmeye başlanırsa şaşırmamak gerekir.

Ne yapmalı?

Cumhuriyet Halk Partisini, çok daha zorlu bir mücadele dönemi beklemektedir. Bu mücadeleden başarılı çıkmak, Cumhuriyeti ayakta tutmak, onu yıkmak isteyenleri tarih sahnesinden yeniden silmek ancak Kurultaydan çıkacak, devrimci yanı ağır basan bir parti örgütüyle başarılabilir.

Kurultayın hedefine ulaşması, başarılı olabilmesi için, tüm CHP’lilerin Genel Başkanlarına sahip çıkarak, etrafında birleşmeleri gerekir.

CHP’ye yapılan operasyonu boşa çıkarmak CHP’lilerin görevidir. Sadece partilerine karşı değil, Türkiye’ye karşı da…

Ender Erdemil 8 Mayıs 2010

18 Ağustos 2014 Pazartesi

“Yeni” Cumhuriyet Halk Partisi

Değerli okur,
Bu yazı ilk kez 24 Haziran 2011 tarihinde yayınlandı.
Yayınlandığından bu yan da Yeni CHP kötüleştirilmiş, çirkinleştirilmiş “Yeni” olmaktan kurtulmak şöyle dursun, “yenileştikçe yenileşti.” Her yenileşmede biraz daha kan, seçmeninin ve tabanının güvenini biraz daha kaybetti. Yeni CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tek başına belirlediği Cumhurbaşkanı adayı ile CHP “yeni” olmada tavan yaptı.
İlkeleri, Parti Programı yerlerde süründü. Tabanını umutsuzluğa itti. Her defasında olduğu gibi “yenilmişlik duygusunu” tattırdı. Bu defa biraz farklıydı. Bu yenilmişlik duygusu kendisini “çaresiz bırakılmışlık, aldatılmışlık” duygusu ile birlikte hissettirdi.
Kılıçdaroğlu: “2015 seçimlerinde “kazanmak” yerine “daha başarılı bir performans göstermeyi” hedefine koyduğunu açıkladı.
Anlaşıldı ki, Genel Başkan’ın seçim kazanma kaygısı yoktu.
Tüm kaygısı, “Yeni” olup, iktidar- muhalefet, AKP ile kol kola Erdoğan’ın dillendirdiği “Yeni Türkiye’nin” kurulmasına elinden geldiği kadar katkıda bulunmaktı.
Yeni CHP’ye Yeni Türkiye, Yeni Türkiye’ye de Yeni CHP lazımdı…

ender erdemil
Yeni kelimesi, eskiden pek çok güzelliği ifade ederdi. Yeni bir ayakkabı giymek, bir takım elbise diktirmek başlı başına keyif verici şeylerdi.
Okullar açılınca yeni bir sınıfa başlamak, yeni kitaplar, belki yeni öğretmenler…
Bunlar heyecan vericiydi. Yeni, çok güzel anlamlar taşıyan bir kelimeydi.
Biz yeniye sevineduralım, 1921 yılında kurulan CFR, yeniyi güzel anlamlar taşıyan bir kelime olmaktan çıkarıp, bir kavram haline getirme çalışmalarına başlamıştı. Hem de içi boşaltılmış, anlamı farklılaştırılmış, bozulmuş bir “yeni” kavramı.
“Yeni”, “Dünya Düzeni” kavramına yamanınca bozulmaya başladı. Çünkü “Yeni Dünya düzeni” denilen şey, küresel sermayenin bugün kan ve gözyaşı bahasına dünyaya vermeye çalıştığı yeni şeklin adıydı.
Büyük Ortadoğu Projesi diye bildiğimiz, dünyanın yoksul ülkelerine “demokrasi” ve “özgürlük” götürme işi “Yeni Dünya Düzenini” kurma çalışmalarının bir parçasıydı. Yoksul ülkelerde etnik gruplar “özgür” bırakılacak, bu yolla ülkeye demokrasi yerleşecekti. Özgürlüğün bu kadar bol olduğu bir ülkenin sınırları da ister istemez değişecekti. Bu işler tamamlandığında dünya tek bir merkezden rahatlıkla yönetilebilecek bir ülke haline gelecekti.
Dünya hızla değiştiriliyordu. Hem de dünyada yaşayanlara hiç sormadan. Onlara: “Bu yenidir. Yeni olan da çok iyidir.” deniyordu.
Yeni”, böylece anılarımızdaki güzel anlamını yitirdi. Kavramlaştı. Yeniye ve yeniliğe karşı çıkanlar halk düşmanı ilan edildi.
O saatten sonra da “yeni” hangi kavramla birlikte kullanılırsa kullanılsın halkın başına örülecek bir çorabı tanımlar oldu.
“Yeni”, son olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin başına geçirildi. Yılların CHP’si, Yeni CHP oldu.
Yılların CHP’sini Yeni CHP yapan neydi?
Öncelikle Kadrosu:
Başbakan Erdoğan’a övgüler yağdıran, Örgütten sorumlu MYK üyesi,
 Altı Ok’un dördünü bile sayamayan, zembille inmiş; orada ne işinin olduğu anlaşılamayan, Partinin Ekonomi Politikasından sorumlu bir MYK Üyesi,(Üstelik türbanı özgürlük konusu olarak görüyor)
Çalıştığı hayır Kurumun patronu CFR üyesi olan parti içi eğitimden sorumlu bir MYK üyesi,
Soros Açık Toplum Enstitüsü tarafından finanse edilen TESEV Vakfında teorisyen, bir MYK üyesi,
TESEV Vakfından bir başka MYK üyesi,
Ve benzerleri…
Sonra da siyasi duruşu:
Tarikatları Sivil Toplum kuruluşları gibi görme,
Gericiliği tehdit olarak görmeme,
AB’den medet umarak Fule’ye raporlar sunma,
Türk Silahlı Kuvvetlerine Cumhuriyeti koruyup kollama görevi veren TSK İç Hizmet Kanununun 35. Maddesini değiştirme hevesi,
 İsmet İnönü’yü taşlatan, linç ettirmek isteyen Adnan Menderes’i demokrasi şehidi ilan etme,
27 Mayıs’ı karalama,
Orhan Pamuk’la muhabbet,
 Başbakan Erdoğan’la karşılıklı atışıp muhalefet yapıyor izlenimi verme,
Üç ayrı yüksek mahkemenin kararıyla sona ermiş olan türban konusunu hortlatma,
Türkiye’nin ekonomik olarak kayıtsız şartsız küresel sermayeye bağlanmasını sağlayan Kemal Derviş’ten CHP’nin ekonomi politikaları ile ilgili onay alma isteği,
Ve önümüzdeki günlerde göreceğimiz Cumhuriyet karşıtı “yeni” eğreti duruş örnekleri.
CHP’nin başına çorap örülüyor
CHP’nin başına “yeni” bir çorap örülüyor. Böyle giderse CHP seçimlere başında çorapla girecek. CHP başındaki çorapla halkın umudu olmaktan kopacak. Halk, Kılıçdaroğlu’na verdiği gücü geri alacak. AKP iktidar olmaya devam edecek.
O saatten sonra CHP’nin başına bol gelmeye başlayacak olan çorap, halkın başına da geçmiş olacak.
Bizden söylemesi. “Kimi destekleyeceğim” diye düşünenleri uyarması.
“Kimi destekleyeceğine” karar veremeyenler, şapkayı öne koyup enine boyuna düşünmeli…
Ender Erdemil

17 Ağustos 2014 Pazar

“Hepimiz” kimiz? Anadolu’yu kime vermeyeceğiz? / 21 Nisan 2011

Ekoloji Kolektifi ve Karadeniz İsyandadır Platformu; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın doğal sit alanlarında HES yapımının önünü açan 69 sayılı ilke kararı hakkında basın açıklaması yaptı... (İstanbul Gerçeği)

“Kamuoyuna;
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın doğal sit alanlarında HES yapımının önünü açan 69 sayılı ilke kararı 12.08.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Koruma hukukunu uyguladıklarını iddia edenler, HES’ler uğruna, ender bulunan özellik ve güzellikler barındıran alanlarda, ekosistemi, canlı yaşamını yok edecek bir ilke kararına imza atmışlardır. Bu ilke kararı ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu döneminde kabul edilen doğal sitlerin koruma statüsü ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.”

Aşağıdaki yazı, HES’ler’le mücadele eder gibi yapıp, Ankara’ya yürüyen köylünün mücadelesini ülkenin bölünmesi yönünde siyasallaştırarak kimliksizleştiren “Tertip komitesine” ithaf edilmiştir.

 Bildiriyi yayınlayanlara da not: Doğasına sahip çıkacak olan birey değil millettir. Millet derken Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkından söz ediyorum. Anadolu toprağında, o toprağın sahibi olan millet adına yürütülmeyen hiçbir mücadelenin başarılı sonuç alma şansı yoktur. Bireyi öne çıkarıp, milleti yok sayarsanız doğa da tarih de yağmalanır. Bakakalırsınız.

ender erdemil

Facebook’ta izlediğim bir video beni çok şaşırttı. Aralarında; göğsünde “Anadolu’yu vermeyeceğiz” yazılı bir bant taşıyan bir kadın beraberinde erkekli kadınlı başka insanlar, yine göğsünde “Adadolu’yu vermeyeceğiz” yazılı bir bant taşıyan başka bir kadınla tartıştı.Tartışmanın konusu yürüyüşte Türk bayrağı taşınmamasıydı…

Birinci gurup, ellerinde Türk bayraklarıyla yürüyüşe katılmak isteyenlerdi. Diğer kadın, yürüyüşte Türk bayrağının taşınmayacağını söylüyordu.
Anlaşamadılar. Ardından, yürüyüşü düzenleyenlerden yetki almış olduğu anlaşılan başka bir kadın geldi. Bayrak taşımak isteyenlere söylediği şuydu: “Dil, din, ırk, bayrak olmayacak. Bu kararı aldık.”

Tartışma uzadı. Bayrak taşımak isteyenler karşı çıktı. Kadın, bayrak taşımak isteyenleri “siyaset yapmakla” suçladı. “Eylem genel bir eylem. Tüm Anadolu’da yapılan bir eylem. Bu yüzden dil, din, ırk, bayrak yok dendi…” dedi. Ve ekledi. “Siz, biz yok zaten. Anadolu hepimizin…”

Kadının sözlerinden, “hepimizin” kim olduğunu anlamamıştım. Anadolu’nun hepimizin olmasıyla, Türk bayrağı taşımanın sakıncası arasındaki ilişkiyi ise asla kuramayacaktım.
Kimdik “hepimiz”? Anadolu’da bayrağı Türk bayrağından farklı ülkeler, devletler mi vardı? Bu yüzden mi, “hepimiz” bayraksız yürüyorduk?
Bayrağımız, Anadolu’nun kime ait olduğunun en büyük göstergesi değil miydi? Türk bayrağını taşımayan biz kimdik ki Anadolu’yu kime vermeyecektik?
Büyük Anadolu Yürüyüşünü düzenleyenler bu soruların yanıtlarını düşünedursun, biz bulduğumuz yanıtları sıralayalım:

Yanıt 1: Hidro Elektrik Santralleriyle yok edilmek istenen Anadolu’yu korumak adına düzenlenen bu eylem kimliksizleştirilmiş, kişiliksizleşitirilmiştir.
Anadolu’nun kimin adına, kimden korunmaya çalışıldığı bu eylemle perdelenmiştir.
Yürüdüğü söylenen Anadolu halkı, bir ulus olmaktan çıkarılmış, kimliksiz, bayraksız bir güruh biçiminde gösterilmiştir.

Yanıt 2: Savunulan Anadolu, vatan toprağıdır. Küresel sermayeye karşı Türk ulusu adına savunulmaktadır. Ancak bu eylem, işin bu tarafını yok saymaktadır. Anadolu halkını; ulusal çıkarlarını değil, sadece kendi çıkarlarını savunan postmodern bir topluluk olarak göstermektedir.
Eylemin Türk Bayrağı altında yapılmamasının en büyük nedenlerinden biri budur.

Yanıt 3: Bu eylemi düzenleyenler, Anadolu’da etnik yapı üzerinde farklı devletler kurulacağını,  bu devletlerin ayrı ayrı bayraklarının olacağını varsaymışlardır. Türk bayrağını da bu devletlerin bayraklarından biri sayıp, ayrılık gayrılık olmasın düşüncesiyle taşınmasına karşı çıkmışlardır. Açıkça bölücülük yapmakatadırlar.

Sonuç: Büyük Anadolu Yürüyüşü, Anadolu’nun korunmasına değil, bölünmesine, parçalanmasına hizmet edecek şekilde düzenlenmiştir. Anadolu halkının da bu işe fazla rağbet göstermemesi bu yüzdendir. Eylemi hazırlayanlar ve düzenleyenler, Anadolu halkının umutlarını kırmıştır. Ülkenin dört bir yöresinde başlayan direniş, bu eylemle söndürülecektir. Bu eylem halkın direncini kırmak için düzenlenmiştir.

Son söz: Unutulmasın. Bu ülkede; ülkeyi, insanı, toprağı, herhangi bir hakkı savunmak için yapılan herhangi bir eylem, Türk bayrağı altında yapılmadan başarıya ulaşamaz. Savunduğumuz Türkiye’dir. Savunduğumuz Türkiye halkıdır. Savunduğumuz Türk ulusudur.

Not:  Mersin, Aydıncık’tan yürüyüşe başlayan Sarıkeçililer, Türk bayrağı altında yürüyor. Anadolu halkı, kim olduğunu, Anadolu’yu kim adına, kimden korumaya çalıştığını bilerek yürüyor!

Ender Erdemil, 21 Nisan 2011


15 Ağustos 2014 Cuma

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından bir-iki önemli ayrıntı / 22 Mayıs 2010

ender erdemil

CHP’nin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kurultayda herkesi kucaklayacak etkileyici bir konuşma yaptı. İşsizliği, yoksulluğu ve yolsuzluğu ağırlıklı olarak ele aldığı konuşmasında, örgütlü toplumdan da söz etti.

Kılıçdaroğlu’nun; işçilerin belini büken, sendikaları güdükleştiren taşeronlaşma konusundaki sözleri dikkate değerdi. CHP iktidarında taşeron yanında çalışan işçi olmayacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, hemen düzeltti: “Kamuda taşeron yanında çalışan işçi olmayacak.” Bu sözden anlaşılması gereken, kamu kurumlarında taşeronlaşmaya son verilecek. Ya özel sektör? Özel sektör kuruluşları işletmelerini yine taşeronlar eliyle mi sürdürecekti? Bu konuyu “es” geçti. “Taşeron uygulamasını kaldıracağız. Bunun için yasa çıkaracağız. Herkes kimin yanında çalıştığını bilecek. Özel sektör artık sendikaya üye oldu diye işçi çıkaramayacak.” demedi.

Kılıçdaroğlu’na göre; Avrupa Birliği kaynaklı raporları hazırlayanlar, beş yıldızlı otellerde, yemekli toplantılarda edindikleri bilgilerle bu raporları hazırladıklarından, Türkiye’ye karşı çifte standart oluşuyordu. AB raporlarında yer alan, Ermeni Soykırımı konusunda Türkiye’yi suçlayan bölümler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemize Kürdistan adı verilmesi, Kıbrıs konusunda yapılan baskılar, Ege konusu ve Yuanistan’la ilişkiler konusundaki yaklaşımların Türkiye’ye karşı bir tutum taşıması hep yanlış bilgilendirilmedendi. Etnik ayrımcılığı körükleyen AB parlamenterleri ve yetkilileri de hep yanlış bilgilendirilmişlerdi.

Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’li Başbakan olarak Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde “özelleştirmeleri yapmayacak” Özelleştirmeler konusunda bu bölgeleri ayırdığına göre, diğer bölgelerde özelleştirmelere devam edecek. Halk Bankasını, Ziraat Bankasını ve hala özelleştirilmemiş pek çok kamu kuruluşunu özelleştirecek.

Oysa, işsizliğin ve üretimsizliğin, esnafın çöküşünün temel nedenlerinden biri, verimli kamu kuruluşlarının özelleştirilerek çalışanlarının işsiz ve gelirsiz kalmalarıdır.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması iyi değerlendirildiğinde, AKP iktidarı döneminde uygulanan pek çok politikanın uygulanmaya devam edeceği görülüyor. İktidara gelince CHP; bunları yaparken, toplumun gazını da alacak.

Kılıçdaroğlu döneminde, AB üyeliği hedefi hız kesmeyecek, ama bu konuda kamuoyunun gazını alacak tedbirler düşünülecek.

Kılıçdaroğlu döneminde küresel liberalizmin Türkiye için öngördüğü temel politikalardan vaz geçilmeyecek. Özelleştirmeler sürdürülecek. Özel sektör, yine taşeronlar eliyle sendikasız işçi çalıştıracak. Kısaca, AKP’nin yaptığı pek çok şey sürdürülecek. Türkiye’de sermaye düzeninin egemenliği için çalışılacak. Ama AKP’nin perişan ettiği yurttaşların da gazı alınarak…

Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanı olduğu CHP, Rahşan Ecevit’in manevi oğlu olarak bilinen Emrehan Halıcı’ya CHP rozeti takacak. CHP’nin mecliste, Anayasa değişiklik paketine “evet” demiş bir milletvekili olacak.

Ender Erdemil, 22 Mayıs 2010






  

14 Ağustos 2014 Perşembe

Kılıçdaroğlu neler yaptı? / Ön koşulsuz... 16 Ekim 2011

ender erdemil

12 Haziran genel seçimlerinden hemen sonra şunları yazmıştım:
“Biz aslında kimseyi ve hiçbir şeyi seçmedik. Oy kullandık. Parlamento aritmetiğinin oluşmasını sağladık. Öte yandan da bu parlamentoda yapılacak karşıdevrim anayasasına meşruiyet kazandırmış olduk. Oy kullanarak yaptığımız budur. (Kimi seçtik? Neyi seçtik? 14 Haziran 2011)

Sağ olsun CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu beni yalancı çıkarmadı. Kurultaydan kurtulma operasyonu olduğu sonradan anlaşılan “yemin etmeme” eylemi; AB Komisyonu sözcüsü Maja Kocijancic CHP’ye "Türkiye yakın gelecekte önemli meselelerle ilgilenmek zorunda kalacak ve bunlar bütün demokratik güçlerin müdahil olmasını gerektiriyor.” şeklinde “yol gösterince” tükürdüğünü yalama eylemine dönüştü.

Meclis açılınca da Kılıçdaroğlu; “Ama sözümüz var, daha özgürlükçü, güçler ayrılığı ilkesinin oturduğu insan haklarının geliştirildiği bir Anayasa'ya ihtiyaç var. Halkımız istiyor. Komisyona gidecek 3 arkadaşımız yeni anayasanın yapılması konusunda her türlü katkıyı iyi niyetle vereceklerdir.” dedi ve CHP’den 3 milletvekilinin Anayasa Hazırlık Komisyonuna “ön koşulsuz” katılacağını açıkladı. “Hukukçudur” diye Sezgin Tanrıkulu’na komisyonda görev verirse fotoğraf tamamlanacak.

Kılıçdaroğlu’nun sözlerini açalım:

Diyor ki: “Sözümüz var.” Kocijancic’in açıklamasından sonraki tutumundan anlıyoruz ki Kılıçdaroğlu’nun AB’ye sözü var. Kılıçdaroğlu, kurulacak komisyona “ön koşulsuz” üye vererek yapılacak karşı devrim Anayasasının meşrulaştırılması konusunda “sözünü tutacağını” AB’li dostlarına ilan etmiştir.  Bundan sonra ne söylese boştur. “Ön koşulsuz” katılma kararı, Kılçdaroğlu’nun “Kırmızı çizgilerimiz var”, “Anayasa’nın ilk üç maddesi…”, “Türkiye’ye demokrasiyi getiren parti biz olacağız” laflarının içini boşaltmıştır.

Diyor ki: “3 arkadaşımız yeni anayasanın yapılması konusunda her türlü katkıyı iyi niyetle vereceklerdir.” Bundan da anladığımız; CHP, yeni Anayasanın yapılması aşamasındaki tartışmalara katılarak meşrulaştırılmasına katkıda bulunacak.

Diyor ki: “Güçler ayrılığı ilkesinin oturduğu insan haklarının geliştirildiği bir Anayasa'ya ihtiyaç var. Halkımız istiyor.” AKP iktidarında ve bu meclisten Kılıçdaroğlu’nun tarif ettiği anayasanın çıkmayacağını bilmek için falcı olmaya gerek yoktur. CHP çalışmalara “iyi niyetle” destek vermesi faşizmin anayasasını meşrulaştırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.

CHP’nin ortaya çıkacak Anayasa metnine muhalif olması, karşı oy kullanması; yeni Anayasanın meşru sayılmasının önünde engel oluşturmayacaktır. Yeni Anayasa, toplumun tüm kesimlerince tartışılmış, demokratik teamüllere göre de oylanarak kabul edilmiş olacaktır. Demokrasi görünümlü bir ortamda faşizmin ve karşı devrimin anayasası meşrulaştırılmış olacaktır.

Halkın ne istediğine gelince: Gönül verdiği CHP’den beklediği Türkiye’nin dönüştürülmesine, Cumhuriyetin tamamen ortadan kaldırılmasına karşı etkin mücadele etmesidir. Halkımız bu mücadelenin AKP ile uzlaşılarak gerçekleştirilemeyeceğini çok iyi biliyor. Kılıçdaroğlu’nun Anayasa Hazırlık Komisyonuna “ön koşulsuz” üye verileceği açıklaması bu yüzden hayal kırıklığı yaratmıştır. Yenileştirilen CHP’nin 12 Haziran’da kendisine verilen desteği nasıl yitirdiğini yaşayarak göreceğiz.

Büyük devrimci Lenin’in, CHP’nin yenileştirilerek ne hale getirildiğini nasıl anlayacağımızı şu sözlerle tarif etmiş:

Herhangi bir örgütün karakterini doğal ve kaçınılmaz olarak tayin eden şey, o örgütün eyleminin muhtevasıdır.(içeriğidir)” (Lenin)

Ender Erdemil 16 Ekim 2011

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,.. / 27 Ağustos 2013

ender erdemil

Mısır’da olanları tek yanlı yayınlarıyla bize gösteren; paradan başka hiçbir şeye karşı sorumluluğu olmayan medyadan öğreniyoruz.
Öğreniyor muyuz?

Hayır! Olaylar bize sadece algılamamız istendiği biçimde gösteriliyor.
Mısır’da ordu darbe yaptı. Daha önce de yapmıştı. İlk darbede Mısır Anayasasının değiştirilmesi konusunda darbeciler, ABD ile ters düştü. Milliyetçi tarafları ağır basmıştı. Darbeciler, iktidarda kalma sevdalısı değildi. Seçim yapıldı Mursi, (Hüsnü mahallinin verdiği bilgiye dayanarak) oyların yüzde 22sini alarak Cumhurbaşkanı seçildi.

Mursi, kısa sürede Mısır’da ileri demokrasiyi kurmaya kalkıştı. Yargıyı tamamen kendine bağlayıp, parlamentoyu da devreden çıkararak kanunları tek başına yapabileceği bir düzeni kurmaya kalktı. Halk sokağa dökülünce de, aynı bizim başbakanın söylediği gibi “demokrasinin kesintiye uğramasına izin vermeyeceğini” söyledi.
Mursi’ye karşı 22 milyon imza toplandı. O kadar kısa süre içinde toplandı ki bu imzalar, Guinness rekorlar kitabına girdi. Başka bir girişimle de 7,5 milyon imza toplandı. Mahalli’nin yazısında belirttiği gibi, ordu ikinci kez darbe yaparken arkasında 25 Milyon Mısır yurttaşı vardı.
Şimdi Tahrir Meydanında olanlar, Mursi’ye karşı olan 25 milyon Mısır yurttaşını yok saymamızı mı gerektirecek?  Mısır kendi içinde hesaplaşıyor. Bu hesaplaşma koşullarını yaratanlar; NED adına davranan USAİD görevlilerinin tamamı Mısır’dan kaçtı. Mısır’ı bir iç hesaplaşma ortamına sokup bırakıp gittiler. Mısır’ı bu hale getirenler Mübarek’e karşı turuncu darbeyi hazırlayan ABD ve Müslüman Kardeşleri Londra’da kollayıp gözeten İngiltere’dir.

Bütün bunları bilerek Mısır’daki bu iç hesaplaşmaya Mursi lehine karışan demokrasi havarileri BOP savunuculuğundan başka bir iş yapmıyor.

Aklı olan Mısır halkının çözeceği bu soruna karışmaz.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na soruyorum: Demokratik yolla gelmiş Cumhurbaşkanının darbeyle devrilmesine karşıyım derken bunları düşündünüz mü? Yoksa siz de BOP savunuculuğuna mı soyundunuz?

Gelelim Suriye konusuna… Son günlerde Suriye’ye saldırmak isteyen bir gönüllü çete türedi. Başında da bizim BOP Eş-Başkanı var. Esad, halkına karşı kimyasal silah kullanıyormuş. Bu yüzden de dersini vermek gerekiyormuş.

15 Nisan 2011’de Dara’da meydana gelen olaylardan sonra NY Times Beyrut Muhabiri ile Associated Press Beyrut Muhabirinin başlattığı “haber çarpıtma, yanlış bilgilendirme” (dezenformasyon) kampanyası, Paris’te Müslüman kardeşler örgütünün yönettiği bir medya merkezinin açılmasıyla yalan haber yayma konusunda zirveye ulaştı. Şimdi de kimyasal silah kullanıldığı konusu gündemde. Kanıt yok. Çeşitli uluslar arası örgütlerin gönderdiği gözlemcilerin Suriye’de uluslar arası toplumun istediklerini bulamaması; gözlemcilerle, onları gönderen örgütlerin arasını bile açtı. Şimdi kamuoyundan Suriye’nin kimyasal silah kullandığına inanması, saldırıya destek vermesi bekleniyor.

Ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılçdaroğlu, “Kimyasal silah kullandıysa dersini vermek gerekir.” gibi bir ifadeyle durumu kurtarıyor. Suriye’ye saldırı için tezkere çıkarılmasına engel olmayacaklarını söylüyor.

Sayın Kılıçdaroğlu, Suriye politikasını iyi belirlemelidir. Kimyasal silah kullanıldığına inanacak mıdır? Yoksa Suriye halkının kardeş bilen halkımızla aynı yerde mi duracaktır?

Sayın Kılıçdaroğlu El-Kaide, Nusra gibi Suriye halkına kan kusturanları maddi manevi destekleyen BOP Eş-Başkanı ile birlikte mi davranacaktır? Yoksa Bölgede barışı, komşularla iyi dostluk ilişkilerini mi savunacaktır?

Sayın Kılıçdaroğlu, Loğoğlu’nun Halk TV’de açıkladığı gibi Kürt Konferansına da katılacak mıdır?

Sayın Kılıçdaroğlu iç ve dış politikada yerini bir an önce belirlemelidir. Halkıyla Türk bayrağının altında mı duracak, politikalarını buna göre mi belirleyecektir? Yoksa BOP siyasetinin dümen suyuna mı girecektir.


Ender Erdemil, 27 Ağustos 2013

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Kılıçdaroğlu nasıl Genel Başkan oldu? / CHP AKP’yi yeniden iktidar mı yapacak? / 27 Ekim 2010

ender erdemil
Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olduğunda önünde durulmaz bir rüzgâr estirdi. Konuşmalarında eleştirdiğimiz birkaç nokta olsa da halkın umudu olacağından biz de umutluyduk.

8 Ağustos 2010 tarihli Hürriyet Gazetesinde “Neden Hayır” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazının, Kemal Kılıçdaroğlu’nun görüşlerini yansıttığı belirtilmişti. Yazı iki bölümden oluşuyordu. Birinci bölümde, dikkatimi çeken, üç yerde “özgürlükçü (liberal) demokrasi” ifadesinin geçmesiydi.

Yazının ikinci bölümünde Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarından ve demeçlerinden bölümler yer alıyordu. Bu haliyle, yazının birinci bölümüyle ikinci bölümü arasında fazla bir bağlantı olmadığı görülüyordu.

“Sencer Ayata yazmıştır.” dedik geçtik. Zira Kemal Kılıçdaroğlu yarattığı rüzgarı “Halkın iktidarını kuracağız.” söylemiyle önünde durulmaz hale getirmişti.

Ancak ne olduysa Avrupa gezisi sırasında oldu. Kemal Kılıçdaroğlu, önce gericiliği tehdit olarak görmediğini söyledi. Başka sözlerinden tarikatları sivil toplum kuruluşları gibi gördüğünü anladık. İsmet Paşa’yı taşlatan, linç ettirmek isteyen Adnan Menderes’i demokrasi şehidi ilan etti. Hem de 27 Mayıs’ı kötüleyerek.

Kıbrıs Barış Harekatının yıldönümünde “AB bizi zaten almayacak” şeklinde konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, Avrupa’ya gidince, AB ile ilişkileri sıcak tutacaklarından söz etti. Daha da ileri giderek, Türkiye’ye gelen AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Stephan Fule’ye 4 ayrı rapor “sundu” Kılıçdaroğlu bunu yaparak, CHP’nin Türkiye’nin başta yargı bağımsızlığı sorunu olmak üzere pek çok surununun çözümü konusunda AB’den medet umduğunu gösterdi.

Kılıçdaroğlu Fule’ye rapor sunup medet umarak, Türkiye’yi gerçekte AB’nin yönettiğini, CHP’nin de buna “biat ettiğini” göstermiş oldu.
Referandum sürecinde yürütülen, ve Anayasa Değişiklik Paketinin can alıcı noktalarına değinmeden sürdürülen “hayır” kampanyası “AKP mi? CHP mi?” oylamasına dönüştürülmüştü. Kampanya sırasında ortaya atılan “genel af” konusu, “hayır” kampanyasına bir darbe vurdu. “Başörtüsünü biz çözeriz” söylemi de sadece kampanyaya darbe vurmakla kalmadı, türban konusunun yeniden tartışmaya açılmasının önünü açtı.

Kılıçdaroğlu, üç ayrı yüksek yargı kurumunca verilen kararlarla sona ermiş olan türban konusunu yeniden gündeme getirerek türban konusunda bugün hayata geçirilen oldubittilerin de baş sorumlusu oldu.

Abant Toplantısında Enver Aysever’in söylediklerinden, Gürsel Tekin’in Başbakan Erdoğan’a dizdiği övgülerden, yazıyı uzatmamak için hiç söz etmiyorum. Ancak, Altı Ok’un dördünü bile saymayı beceremeyen, buna rağmen Genel Başkan Yardımcısı olan Umut Oran’ın türbanı hak ve özgürlük konusu olarak gördüğünü açıklaması zamanlaması bakımından dikkate değer. Önceki yıllarda CHP’ye Genel Başkan olması konusunun gündeme geldiğini de şöyle bir hatırlayalım.

Görüldüğü kadarıyla, Deniz Baykal’ın hızla “milli” karakter kazandırmaya başladığı CHP politikaları, daha büyük bir hızla “gayrı milli”  çizgiye doğru “koşturulmaktadır.”

Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi halkın umudu haline getiren “Halkın iktidarını kuracağız” söylemiyle yüzde 32 düzeyine çıkan CHP oyları hızla gerilemektedir. Genel seçimlere kadar daha da azalacaktır bu oran. Haklımız CHP’den umudunu kesmek üzeredir.

Kılıçdaroğlu ve CHP’de yuvalanmış “küresel liberalizm savunucularının”  CHP’yi halkın umudu olmaktan çıkararak iktidar olmaktan uzaklaştırmalarının nedeni ne olabilir?

Yoksa, AKP’nin bir dönem daha iktidarda kalarak başladığı “İŞİ” bitirmesi konusunda mutabakata mı varıldı Avrupa gezisinde?
Ender Erdemil, 27 Ekim 2010

  

Kılıçdaroğlu nasıl Genel Başkan oldu? CHP’ye yapılan operasyon tamamlandı mı? / 25 Eylül 2010

ender erdemil

Baykal’ın özel hayatı ile ilgili olduğu söylenen görüntülerin ortaya çıkarılmasıyla CHP’ye bir operasyon yapıldığını yazmıştım. Küreselleştirmecilere göre; hızla “Kızılelmacı” olma yoluna giren Baykal’ı CHP’nin başından uzaklaştırıp, lideriyle, parti meclisiyle Türkiye’nin başına getirilenlere karşı çıkmayacak (2003’lerde Baykal’ın yaptığı gibi) bir CHP yaratmaktı amaç.

Kemal Kılıçdaroğlu sıkı bir rüzgar estirdi. Miting alanlarında halkçı olduğunu haykırdı. “Halkın iktidarını kuracağız.” dedi.

Bu söylemler iyiydi iyi olmasına da, referandum kampanyasını “seçim çalışmasına” döndürdü. Oy kullanacak yurttaşım, her şeyi düşünür, sadece Anayasa değişikliklerinin neyi getirip neyi götürdüğünü düşünemez hale geldi.

Bir de CHP’liler, Anayasa değişikliklerinin yargı bağımsızlığını yok edilecek olmasını halka anlatmayı bir tarafa bırakıp “kendilerince” halkın anlayacağı dilden konuşmaya kalkınca seçim çalışmasına dönen referandumda hayır kampanyası iyice çorbaya döndü.

“Genel af” ve “türbanı biz çözeriz” söylemlerini bir kenara bıraksak bile referandum, Anayasa değişiklik paketinin oylanması olmaktan başka bir oylama haline büründürüldü. Yurttaşım, “Yargı bağımsızlığı mı?” “Yandaş yargı mı?” seçeneğinden habersiz, “Ali mi? Hasan mı?” “CHP mi? AKP mi?” seçenekleriyle karşı karşıya bırakıldı.

Referandum geçti gitti. Kılıçdaroğlu de doğru Brüksel’e uçtu. Anlaşıldığı kadarıyla Baykal’ın bozduğu “enternasyonal” ilişkileri düzeltmekti amacı. Yanında da “özgürlükçü (liberal) demokrasi” sevdalısı Sencer Ayata.

“Enternasyonal” ilişkiler düzeltildi. İlişkiler düzelir düzelmez de Kılıçdaroğlu CHP’nin 2. Genel Başkanı İsmet İnönü’yü taşlatan, linç ettirmek isteyen DP iktidarının Başbakanı için; “Adnan Menderes bu ülkeye hizmet etmiş bir insan. Koşullar uygun olursa kabrini ziyaret etmeyi neden düşünmeyelim arkadaşlar? Bir siyasal mahkemede yargılandı ve idam edildi.” deyiverdi. McCarthy dönemini aratmayan Tahkikat Komisyonlarını da unutmuştu anlaşılan.

Yine bütün samimiyetiyle, “(…)bugün için Türkiye'de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz. Gerçekten görmüyorum, aksini söylersem bunun altını doldurmak lazım, askıda kalır, gerekçelendiremem." dedi. Sıkı bir Atatürkçü olarak da “Cemaatlere saygılı olduğunu beyan etti. Ona göre siyasete karışmasalar kimseye bir zararları yoktu.

Yine aynı Kılıçdaroğlu; Anayasa değişikliğinin önünü açacaklarını, BDP ile görüşebileceğini, Anayasa değişikliği için seçimi beklemeye gerek olmadığını söyledi.

Cumhuriyet Halk Partisi, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olmasının önünü açan politikalarına geri dönüyor.

Baykal, o zaman Erdoğan’ın Başbakan olmasının önünü açan politikaların mimarıydı. Türkiye’nin nereye götürüldüğünü geç de olsa gördü. Genel Başkan olarak kalabilseydi, parti politikalarını bu yönde geliştirecekti.

Kılıçdaroğlu, “Enternasyonal” ilişkileri düzeltirken ne sözler aldıysa, Türkiye’nin götürüldüğü yönü beğenir oldu.

CHP’ye yapılan operasyon başarıya ulaşmıştır. CHP halkçılıktan uzaklaşmış, küreselleştirmecilerin politikalarını izler olmuştur.

Bu operasyonu geri çevirmenin bir tek yolu vardır. O yol da parti tabanının, delegelerin, il ve ilçe teşkilatlarının CHP’ye sahip çıkmalarından geçer. Parti tabanı partiye sahip çıkmalı, halkçı politikalar geliştirecek bir parti meclisini oluşturmalıdır.

O da, il ve ilçe teşkilatlarının bu yapısıyla çok zor görünüyor.


Ender Erdemil 25 Eylül 2010 

Kılıçdaroğlu nasıl Genel Başkan Oldu? CHP’de operasyonun birinci ayağı tamam! / 17/10/2010


ender erdemil

CHP’de Deniz Baykal’ın gizlice çekilmiş görüntüleri olduğu iddia edilen videonun piyasaya sürülmesiyle başlatılan ABD operasyonu başarıyla sona erdi. Deniz Baykal, tam bir sosyal demokrat gibi davranarak kararsız, tavırsız kaldı. Meydan okumasının ardında durmakta tereddüt etti.

Bu süreç, CHP’de operasyonu yürütenlerin işine yaradı. Kim bilir, Baykal belki de tehdit bile edildi bu süreçte. Belki yanlış bilgilendirilerek oyalandı.  Kararsız ve tavırsız kalması bununla da açıklanabilir. Ama ne olursa olsun operasyonun başarıya ulaşmasında Baykal’ın yadsınamaz bir rolü var.

Operasyon’un birinci ayağı tamam. Artık Deniz Baykal CHP’den tasfiye edilmiştir. Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olacaktır. Açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla parti örgütünün yönetimi de “şimdilik” Önder Sav’a kalmıştır.

“Şimdilik” özellikle kullandığımız bir sözcüktür. Kemal Kılıçdaroğlu güçlendikçe, “şimdilik” sözcüğünün anlamı ortaya çıkacaktır.

Operasyon’un devamında CHP’nin yeniden yapılandırılması ve iktidara getirilmesi vardır. Kurultayda, operasyonun ikinci ayağı gerçekleştirilecektir. Seçimle iş başına gelecek MYK’nın yapısı, operasyon’un ikinci ayağının başarılı olup olmadığını gösterecektir. Bu ayak da başarılı olursa, Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi; sıra CHP’nin yüzde 40 oy alarak iktidara getirilmesi olacaktır.

Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin Batman İl kongresinde;
“Herkesin düşüncesini özgürce ifade edebileceği bir Türkiye yaratarak çözeceğiz. Toplumsal barışın bir parçası olacaksa biz genel affa 'evet' deriz.” ifadelerini kullandı.

Bir gazeteye verdiği röportajda aynen şunları söyledi:
Burası (güneydoğu sınırımızdaki mayınlı arazi) Kıbrıs büyüklüğünde bir alan. Burada devlet üretme çiftlikleri kurulabilir. Dağdan afla gelenler, topraksız köylüler hepsi orada eğitilebilir, çalışabilir, üretime katılabilir.(…)”  

Adıyaman ziyaretinde yaptığı konuşmada söyledikleri de şöyle: “Adına ne dersek diyelim, ister Kürt, ister doğu sorunu, Türkiye’nin 30 yıldır yaşadığı bir sorun var. Eğer terör sonlanacaksa, bu konuda sağlıklı bir adım atılacaksa CHP bu soruna ilgisiz kalmaz. Öteden beri zaten ilgisiz kalmıyordu. İçimizde Kürt kökenli, Türk kökenli, Çerkez kökenli, Laz kökenli kardeşlerimiz var. Bu coğrafyada kardeşçe yaşamak zorundayız.”

Kemal Kılıçdaroğlu, kurultay’dan önce örneklerini verdiğimiz sözleriyle ilgili açıklama yapmak zorundandır.

Hükümetin ortaya koyduğu ve ABD projesi olduğu bilinen Kürt açılımının neresindedir?

Yurttaşlarımız, son 30 yıldır kardeşçe yaşamıyorlar mıydı?

Etnik kökeni farklı yurttaşlarımız birbirine düşmanlık mı güdüyor ki bir toplumsal barışa ihtiyaç duyuyor?

PKK’lılar için bir af çıkarılması, PKK’nın siyasallaştırılmasıyla aynı anlamı taşımaz mı? Düşündüğü genel af kapsamı içinde Abdullah Öcalan’ın affedilmesi de var mı?

Meraklısına not:

ABD Irak’tan çıkmak için kıvranıyor. Barzani’nin Kürt devletinin ilanı için de yumurta kapıya gelmiştir. Okuduğum hemen her ABD kaynaklı raporda, Kürt devletinin ilanı konusunda en büyük engel Türkiye gösterilmiştir. İddialara göre, Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden Irak’ta Kürt devletini ilan edilmesi, Türkiye’nin Irak’ın Kuzeyini işgal etmesine yol açabilir. Bu nedenle önce Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeli, Barzani’nin Kürt devleti bundan sonra ilan edilmelidir.

AKP’nin bu sorunu çözemeye gücünün yetmeyeceği anlaşılmıştır. BDP, ve PKK Kürt sorununun çözülme sürecinden ABD tarafından tasfiye edilmiştir. Sıra, Türkiye’de bu işi halledecek güvenilir bir CHP yaratmaya gelmiştir.

 Baykal bu işin adamı değildi. Kılıçdaroğlu bu konuda nasıldır acaba?




Kılıçdaroğlu nasıl Genel Başkan oldu? CHP’ye operasyon yapılıyor / 8 Mayıs 2010

ender erdemil

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın gizlice çekilmiş görüntüleri olduğu söylenen bir video, kısa bir süre internet ortamında yayınlandı. Mahkeme erişilmesinin engellenmesi kararı verdiği için artık izlenmesi olanaksız.

Yapılan işin çirkinliği bir yana, RTÜK yasasında ve Basın yasasında yapılan değişikliklere göre internet sitelerinin kapatılması sonucunu doğuracak bir suç oluşturuyor. Ayrıca TCK 125. Maddesinde yazılan; “basın yoluyla hakaret” diye özetleyebileceğimiz fiili de oluşturuyor.

Kısaca, bu videoyu yayınlayanların başı fazlasıyla ağrıyacak.

 Peki, başlarını bu kadar ağrıtacak bu işi yapanların kaygısı sadece “reyting” miydi?

Videoyu yayınlayan yandaş gazete, Türk Silahlı Kuvvetlerine yöneltilen saldırıların da vurucu gücü görevini üstlenmişti. Ortaya çıkardığını söylediği darbe ve eylem planları, çetecilik suçlamaları davalar sürdükçe tek tek çöküyor. Dayanaksızlıkları ve düzmece oldukları ortaya çıkıyor.

İddiaların sahiplerinin iddialarını ortaya koymak için senaryolar, belgeler hazırladıkları, bu eylemleriyle de suç işledikleri davalar sonuçlandıkça ortaya çıkacak.

Baykal’ın gizlice çekilmiş görüntüleri olduğu söylenen video da kaynağı itibarıyla düzmece olabilir. Videoyu yayınlayanların amacı da en azından bunun tartışmaya açılmasını sağlamaktır.

CHP’liler dikkat!

Son günlerde Cumhuriyet Halk Partisine saldırılar yoğunlaştı. Başbakan Erdoğan’ın öncülüğünde pek çok kanaldan CHP’ye saldırı yöneltilmiştir. En vurucu olacağı düşünülen de Baykal’ın gizlice çekilen görüntüleri olduğu iddia edilen videonun yayınlanmasıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi 22 Mayıs’ta Büyük Kurultayını yapacak. CHP’liler kurultaydan; yapısını düzeltmiş, devrimci yanı ağır basan bir partinin çıkmasını bekliyor. Son dönemdeki duruşuna bakılırsa, bunu sağlayacak olanın da Genel Başkan Deniz Baykal olduğu görülüyor.

Cumhuriyet Halk Partisine operasyon yapılıyor. Kurultay öncesinde parti içinde “Genel Başkan’ın kişiliği” tartışması açılmak isteniyor. Yapay yöntemlerle yeniden “Baykalcılar”“Baykal’a karşı olanlar” kamplaşması yaratılarak, 22 Mayıs’ta yapılacak Büyük Kurultay’ın “amaçlarından uzaklaşması”, “hedeflerinden saptırılması” amaçlanmaktadır.

Önümüzdeki günlerde Deniz Baykal basının daha çok eleştirilerine hatta saldırılarına maruz kalacaktır. Basında CHP’ye Genel Başkan olabilecek isimlerden söz edilmeye başlanırsa şaşırmamak gerekir.

Ne yapmalı?

Cumhuriyet Halk Partisini, çok daha zorlu bir mücadele dönemi beklemektedir. Bu mücadeleden başarılı çıkmak, Cumhuriyeti ayakta tutmak, onu yıkmak isteyenleri tarih sahnesinden yeniden silmek ancak Kurultaydan çıkacak, devrimci yanı ağır basan bir parti örgütüyle başarılabilir.

Kurultayın hedefine ulaşması, başarılı olabilmesi için, tüm CHP’lilerin Genel Başkanlarına sahip çıkarak, etrafında birleşmeleri gerekir.

CHP’ye yapılan operasyonu boşa çıkarmak CHP’lilerin görevidir. Sadece partilerine karşı değil, Türkiye’ye karşı da…

Ender Erdemil 8 Mayıs 2010







11 Ağustos 2014 Pazartesi

Kılıçdaroğlu neler yaptı? “Hiç kimse için” CHP

ender erdemil
CHP Milletvekili Hüseyin Aygün, “CHP Dersim’de katliam yaptı” dediğinde büyük tepki aldı. Bir grup milletvekili de bu konu ile ilgili görüşlerini dile getirdi. Hüseyin Aygün’ü hedef tahtasına oturttular. Ancak Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun tavrı çok ilginçti. Kılıçdaroğlu, Hüseyin Aygün’ün CHP’yi katliam yapmakla suçlayan ifadelerini düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirdi. Hüseyin Aygün’e gösterilen tepki ise disiplinsizlikti. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, partide disiplinsizliğe izin vermeyecekti.

Oysa, Hüseyin Aygün’e tepki gösterenler, Hüseyin Aygün’ün Milletvekili adayı yapılmasına ses çıkarmamışlardı. Hüseyin Aygün de geçtiğimiz günlerde dile getirdiği görüşlerini sistemli bir biçimde seçim bildirgesine yazmıştı.

Hüseyin Aygün’ün tepkilere yanıtı da çok ilginçti. CHP’li olmadığını ifade eden Aygün, “Çağırdılar, geldim.” dedi.
Kılıçdaroğlu, CHP’li değilim diyen bir CHP Milletvekilini, CHP’yi korumaya çalışan CHP’lilerde karşı savunuyordu. Kılçdaroğlu daha da ileriye giderek, “Dersim konusunda arşivler açılsın. İncelensin.” de dedi. Arşivlere girilip Dersim konusunda yüzlerce araştırma yapıldığından ve yayınlandığınıdan haberi yok muydu? Pek çok şeyden haberi olmadığı ginbi bundan da haberi yoktu besbelli…

Yeni CHP, Tarık Şengül’ü Ankara İl Başkanlığına atarken de “Çağırmıştı.” CHP’li olmayan Tarık Şengül, 15 Ocak’ta partiye üye yapılmış, 17 Ocakta da İl Başkanı olarak atanmıştı. Koskoca CHP, kendi kadrolarından; hem de siyasetin merkezi Ankara’da bir İl Başkanı çıkaramamış mıydı?

Yeni CHP, Yurtdışında Türkiye aleyhine laflar ettikleri bilinen Umut Oran, Sezgin Tanrıkulu; Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olduğu bilinen Binnaz Toprak; etnik ayrılıkçılığın demokratikleşme olduğunu savunan Mesut Değer; AB aşığı Didem Engin, Perihan Sarı; bir ara temsilciliğini yaptığı Hayır kurumunun patronu CFR üyesi olan Melda Onur gibi kişileri yönetimine alarak yenileşti. Milletvekili listeleri yapılırken de serseri mayın gibi parti gezenler, siyasi hareketlere katılanlar, Fetullah Gülen’i “fenomen” sayanlar, tekke ve zaviyelerin açılmasını isteyenler; tarikatların toplum için yararını savunanlar “çağırıldı” Onlar da geldiler. El birliğiyle CHP’yi yenileştirdiler.

Kılıçdaroğlu, Avrupalı dostlarından ve belki Kemal Derviş’ten aldığı akıllarla “toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak” bir CHP yarattı. Radikal İslamı, etnik ayrımcılığı, küresel liberalizmi savunanlar, Cumhuriyete karşı duranlar, Atatürk’ten hoşlanmayanlar, Soros’dan beslenen TESEV Vakfı teorisyenleri ve araştırmacıları, Cumhuriyet Halk Partisine doluştu. Yeni Cumhuriyet Halk Partisi böyle doğdu.

CHP yenileşmişti.Toplumun her kesiminden temsilcilere sahipti artık. Seçim bildirgesinde: “Herkes için CHP” dediler. CHP “herkes için” görünümüne girerken ilkelerinden ve kendinden uzaklaştı.

Kılıçdaroğlu, “Halkın iktidarını kuracağız.” demiş, büyük bir rüzgâr yakalamıştı. Bu rüzgâr CHP tabanını bir süre idare etti. Ancak daha seçimlere bir hafta kala meydanlarda söylenenlerden  “Halkın iktidarının” Yeni CHP tarafından kurulamayacağı anlaşıldı. Son 5 günde CHP yaklaşık yüzde 4 oy yitirdi.

Kılıçdaroğlu, toplumun tüm kesimlerini kucaklamak için toplumun bir kesiminden, hem de CHP’nin tabanını oluşturan kesiminden vaz geçmişti.
CHP’nin tabanı, her şeye rağmen partisine yürekten bağlılığını sürdürdü. CHP’li olmayanlar partiye emek verenlerin seçilme hakkını gaspetmişti. Ses çıkarmadı. Yeni gelenler abuk subuk konuşmaya başladı. Ses etmedi. Ancak Dersim Konusundaki tartışmaya Genel Başkanının da Cumhuriyet’in  karşısında taraf olması, CHP tabanındaki cefakar üyenin umudunu yerle bir etti.

CHP bu saatten sonra “Herkes İçin” değil, “Hiç kimse için” haline gelmiştir. Tesev Vakfının kuruluş senedinde 183. Sırada Kurucu olarak görünek Kemal Kılıçdaroğlu CHP’yi “Hiç kimsenin partisi” haline getirmiştir. Koca çınar CHP’nin gövdesini kurtlar kemirmektedir. Böyle giderse kendi gövdesinin üzerine çöktüğünü göreceğiz.

Yeni CHP’nin amacı nedir?

Birinci olarak; yenileştirilen CHP, karşıdevrimin Cumhuriyet’le hesağlaşma sürecinde “muhalif” olmaktan çıkarılmış, AKP’nin kurduğu yeni düzenin parçası haline getirilmiştir.

İkinci olarak; Soros’dan beslenen düşünce kuruluşları tarafından zaten yazılıp hazırlanmış olduğu anlaşılan karşı devrim anayasasının toplumun bütün kesimlerine mal edilerek meşrulaştırılmasında asli rolü oynayacaktır.

Deniz Baykal’a yapılan komployla CHP’ye karşı başlatılan operasyon tamamlanmak üzeredir.Şu anda bulundukları yere pamuk ipliğiyle bağlı olan parti yönetimi, kongreler sürecinde seçilerek iktidarını sonsuzlaştırmayı amaçlamaktadır. Bunun anlamı, Cumhuriyet Halk Partisinin çöküşüdür. Bunun anlamı partisine umutla bağlanmış milyonlarca insanın umutlarının yok oluşudur. Bunun anlamı karşıdevrimin Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırışının kesleşmesidir.

Ne yapmalı?

Bu sorunun yanıtı basittir. Cumhuriyet Halk Partililer, partiyi ivedilikle kurultaya götürmelidir. Götüremiyorsa, kongre sürecinde partiyi CHP’li olmayanlara teslim etmeyecek bir delege yapısı oluşturulmalıdır.

Kurultay’da da koca çınarın gövdesini kemiren; Cumhuriyet Halk Partili olmayanları yönetimden uzaklaştırmalı, yerlerine gerçek CHP’lileri getirilmelidir.

Ardından CHP, kendisini anayasa üzerine tartışma sürecinin dışına atmalıdır. AKP’nin kurduğu düzenin parçası olmaktan kurtulmalıdır. Muhalefeti meclis dışına taşımalı, toplumun tüm muhalif güçleriyle AKP iktidarına karşı ortak mücadeleye girmeldir.
Cumhuriyet Halk Partililer, partilerinin yaşamasını istiyorlarsa, Partiyi; CHP’li olmayan yöneticilerden kurtarmalıdırlar. Bunu başarmaları, Türkiye’de de çok şeyi değiştirecektir.

Ender Erdemil, 27 Kasım 2011